Dengbêj sözcüğünün kelime anlamı; deng "ses", bêj "söyle"dir. Bu kelime, sözün ahenkle icra edilmesini sağlayan kişi anlamında kullanılmıştır. Dengbêjler genellikle köyden köye dolaşarak, hayatlarını söyledikleri destanlar, kılamlar, ilahiler ve hikayeler ile sürdürmektedirler. Bazıları erbane (def), bılur (kaval) gibi çalgılarla söyleseler de, dengbêjlerin çoğu herhangi bir çalgı aleti kullanmadan, gırtlak gücüne dayanarak sanatlarını icra ederlerdi. Kahramanlıkların anlatıldığı ve "şer" denilen sıtranlardan (şarkı) avcılığa, baharın güzelliği "kılam"lardan, düğün ve eğlencedeki mutluluktan, zaferlerin heyecanına kadar, hastalıktan kaynaklı acılardan, haksızlık ve bir çok konu, değişik şekillerde sanatsal olarak sözlü Kürt edebiyatında yerini almıştır.
Dengbêjlerin tarihçi rolü olmasıyla beraber sözlü kültürün en büyük temsilcileridirler.
Dengbêjleri içten yaşayarak en geniş araştırmayı yapan Mehmed Uzun, dengbêji şöyle tanımlar: ”Dengbêj sesi kelam, kelamı kılam, türkü haline getirendir. Tıpkı yazılı edebiyatın ilk Homeros’u gibi.”
Hikayelerinin temeli ayrılık üzerine kuruludur; yani kavuşma olmaz.
Birçok dilde anlatılan ve dinleyenin hep kendisini o kahramanın yerine koyduğu hikayelerin benzerini dengbêjlerden de duyuyoruz. Bu hikayeler birçok yönüyle önemli. O toplumun ya da o dili konuşan halkın kültürü, değer yargıları, yaşam biçimi, alışkanlıkları ve yaşama bakış açısı yansıyor. Doğanın güzelliğini bulundukları coğrafyanın verimliliğini ve bereketini anlatırlar.
Evdalê Zeynikê ayrılığı ve hastalığı kılamlarına şöyle yansıtıyor:
Turna, hey turnam, bu Iğdır ovasının
Nazlı turnası,turnam
Arıkuşları okuyor şimdi Sürmeli Ali Paşa divanında,
Bülbüller okuyor bu eyvanda,
Geçer yıl şu zamanlar Evdalê Zeynıkê’ydim ben,
Yeryüzünün arıkuşuydum ben,
Gün ışığının bülbülüydüm ben,
Acem sınırında oturan ben,
Atların süvari, Gulê’nin nazlı edasının
Aşığıydım ben, Gulê, bahtsız Gulê, körüm, ben körüm,
Derman hani Gulê?
Tarihçesi çok eski olan dengbêjlik kültüründe, dengbêjler en çok beylik veya yerel cemaatlerde doğaçlama biçimi ile sağ veya sol elini kulak tozuna dayayıp bir parmağını da bir kulağına tıkayıp, diğer kulağını açık tutmak suretiyle, ya bilinen bir ezgiyi veya doğaçlama yolu ile içten geldiği gibi, kendi sanat becerisiyle bunu melodik şekilde dillendirir.
Dengbêjlerin söz oyunu yaparak birbiriyle atıştığı da çoğu defa görünmüştür. Türk Halk Edebiyatı’nda âşıkların (ozanların), türkülerinin son kıtasında mahlasını (kendi adı) kullanması gibi dengbêj kılamlarında da mahlas bölümü vardır. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Mezopotamya’da gördüğü dengbêjleri Anadolu ozanlarıyla birçok ortak noktası olduğunu vurgulamıştır.”Bazı yörelerde dengbêjlere; mıtırb, mıtrıb, mırtıb, âşık, begzade ya da gewende denir. Ama özü itibariyle yaptıkları iş, üstlendikleri misyon değişmez.”